Ermeni Meselesi
– ERMENİ TEHCİRİ HAKKINDA –
2000 yılında Amerika Birleşik Devletlerinin New York eyaletinde “Ermeni soykırımı hakkında ne düşünüyorsunuz?” diye sormuşlardı Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’e
Sadece Türkiye Türklüğünü değil, dünya Türklüğünü ilgilendiren bu çok önemli soruya dört kelimeyle cevap verip susmuştu. “Bu konuyu tarihçilere bırakalım.” demişti.
Bu konuyu niçin tarihçilere bırakıyorsunuz Sayın Cumhurbaşkanı? Tarihimizi bilmek, sadece tarihçilerimizin mi vazifesi olmalı?
Ermeni devlet adamları, Ermeni aydınları ve halkı 1915 Ermeni Tehciri’ni sizin yaptığınız gibi tarihçilere mi bırakıyorlar? Bu konu üzerinde tarihçilerimiz elbette durmalıdırlar. Ama başta zat-ı âliniz olmak üzere bütün devlet adamlarımız da aydınlarımız da Ermeni meselesini mutlaka okumalı ve bilmelidirler. Çünkü bu konuyu tarihçilerimize bırakalım demek, kesinlikle kaçak güreşmektir. Ermeni iddialarına çanak tutmaktır. Şüphe uyandırmaktır. Yüzde yüz haklı olduğumuz bir konuda boynu bükük kalmaktır. Bu bakımdan siz türban konusuna gösterdiğiniz hassasiyeti ve dikkati Ermeni meselesinde de göstermelisiniz. Size soru sorulan her yerde konuyu incelediğiniz için büyük bir vakarla, vukufla konuşmalısınız.
Ben biliyorum ki o geziye çıkmadan önce Türkiye’de birtakım kişiler size öyle bir uyarıda bulundular. Siz de o kişilerin tembihlerini dikkate alarak o dört çıplak kelimeye sarılıp kaldınız. Halbuki gittiğiniz ülkede o şom ağızları susturmanız gerekirdi. Ah keşke Türkiye’den yurt dışına çıkmadan önce ilgililere emir verseydiniz de onlardan, vakti zamanında bizim bakanlık koltuklarına oturttuğumuz Ermeni vatandaşlarımızın resimlerini isteseydiniz, bi resimlerle, diğer tarihî belgelerle sorulan sorulara cevap verseydiniz. Meselâ biz Meşrutiyetin ilânından sonra on iki Ermeni vatandaşımıza bakanlıklar verdik: Agop Kazasyan Paşa maliye bakanımızdı. Garabet Artin, Andon Tingır, Oskan Mardinkyan gibi Ermeniler PTT bakanlığı yaptılar.
Bedros Hallacyan, Garabet Artin Paşa, Kirkor Sinapyan ve Gabriyel Noradunkyan bayındırlık bakanlarımız oldular. Bu Gabriyel Noradunkyan’ı daha sonra dış işleri bakanlığı koltuğuna oturttuk. Gabriyel Noradunkyan’ın müsteşarı da Ermeniydi. Agop Kazasyan Paşa, Mikael Portakalyan, Sakız Ohannes Paşalara Hazine-i Hassa bakanlığımızı teslim ettik.
Meşrutiyet Meclislerimizde dört Ermeni senatör, otuz üç Ermeni milletvekili vardı. Aynca 29 Ermeni paşamız, 7 termeni büyükelçimiz, 11 Ermeni Başkonsolosumuz, 11? Ermeni Öğretim üyemiz yanında, yüksek kademelerde vazifeli 41 Ermeni vatandaşımız bizim içimizde, yanımızda ve başımızdaydılar. Biz bu Ermeniler ile bin yıl noksansız dost duygularla adam gibi yaşadık. Onları, bizim en sadık insanlarımız gibi bildik. İçlerinde bu sıfata layık olanlar da vardı.
Peki, sonra ne oldu da bu vatandaşlarımızla kanlı bıçaklı bir hâle geldik? 1915 Tehciri’nde ve o tehcir dolayısıyla meydana gelen müessif hâdiselerde bizim Türk milleti olarak bir mes’uliyetimiz, bir kusurumuz, bir yanlışımız yoktur. Bütün vebal bugünkü PKK ihanetinde öldüğü gibi bir kısım akılsız, ahmak, hain, cahil Ermeni militanlarının üzerindedir. Çünkü başta Rusya, İngiltere, Fransa gibi büyük devletlerin oyunlarına gelen bazı Ermeniler, insan gibi yaşadıkları Devlet-i Aliyye’ye başkaldırdılar, isyan ettiler. Zeytun’da, İstanbul’da ve Adana’da ayaklandılar. Bazı resmî kuruluşlarımızı yaktılar. II. Abdülhamid Han’a Yıldız Camii önünde suikast düzenlediler. Biz Birinci Dünya Harbi’ne girdiğimizde Ermeniler Rus Ordusu ile birlikte oldular. Doğu’daki Kürt ve Türk köylerini basarak insanlarımızı hunharca katlettiler. Müslüman halkımızı camilere doldurarak diri diri yaktılar. Erzurum Cephesinde ordumuz Ruslarla çarpışırken Ermeniler bizi arkadan vurdular. Silahlı kuvvetlerimizin önünde Ruslar, arkasında vicdansız, insafsız Ermeni çeteleri vardı.
Tehcir teklifi bize Alman genelkurmayından geldi: “Bu Ermeni çetelerini etkisiz hale getirmezseniz, onları destekleyen Ermeni topluluklarını güney bölgelerinize indirmezseniz savaşı kazanamazsınız.” denildi.
Çok zor günlerdeydik. Yedi cephede düşmanla çarpışıyorduk. Bir de içimizden ihanete uğramıştık. Tehcire mecbur kaldık. Tehcir yapılırken yani Ermeniler, güney bölgemize indirilirken anası, babası, bacısı, kardeşi hatta kundaktaki bebekleri Ermeniler tarafından hem de en vahşiyane bir şekilde öldürülen Kürtler ve Türkler mukabil harekete geçerek öçlerini aldılar. Yani Ermenilerle Kürtler ve Türkler arasında şiddetli bir çarpışma oldu.
Bunları lütfen sesinizin en yüksek tonuyla açıklayınız. Ermeni bakanlarımızın, paşalarımızın, milletvekillerimizin ve Ermeniler tarafından katledilen insanlarımızın ortaya çıkarılan toplu mezar resimleriyle Ermeni vahşetini, ihanetini ortaya koyunuz. Tarihçiler yanında sizin de vazifeleriniz vardır.
Siz New York’ta yapılan o toplantıda sustuğunuz, konuşmadığınız için 22 devlet başkanı Ermeni konusunda bizi suçlu kabul ettiler. “Türkler bu Ermeni Tehcirinde haklı olsaydılar, Cumhurbaşkanları Ahmet Necdet Sezer de üç beş cümleyle olsun konuşurdu.” dediler. Düşünmediler ki sizin susuşunuz, milletimizin suçlu olmasından kaynaklanmıyor. Bu konuyu ömrünüz boyunca merak edip okumamanızdan doğuyor.
***
FATİH ÇEKİRGE İLE ERMENİ MESELEMİZ
Sayın Çekirge! Sizi dikkatle okuyan kişilerden biriyim. Berlin’den yazdığınız “Yüzleşebilir miyiz?” başlıklı yazınızı ben de 9 Ekim’de, Duesseldorf şehrinde hüzünle elime aldım. Yanlış anlamadıysam gördüm ki siz de Almanlar gibi tarihimizle yüzleşmemizi istiyorsunuz. “Almanlar, altı milyon Yahudiyi gaz odalarında zehirleyip öldürdüklerini kabul ederek tarihleriyle yüzleşmişler ve eski utançlarından kurtulmuşlar.” diyorsunuz. Sonra sözü bize getirerek ve arkadaşınız Fatih Akın’ın görüşlerini dikkate alarak: “Acaba biz de tarihimizle yüzleşebilir miyiz?” diye soruyorsunuz.
1915 yılında Ermenilerin Doğu ve Orta Anadolu’dan alınarak Suriye topraklarına sürülmesi konusunda halkımızın, bir kısım aydınlarımızın ve siyasilerimizin bir büyük karanlık içinde oldukları yüzde yüz doğru. Bu konuyu bilmiyorlar çünkü okumuyorlar.
Hatırlayacaksınız: 2000 yılının ilk haftasında, New York’ta, Birleşmiş Milletlere mensup 105 devlet başkanı bir araya gelmişlerdi. O toplantıda Ermenistan Devlet Başkanı Koçaryan söz alarak, bizim 1915 yılında, bir milyondan fazla Ermeniyi öldürdüğümüzü iddia etmişti. Koçaryan tam bir saat durup dinlenmeden yalanlarını sıralamış, bütün devlet başkanlarına çok tesirli olmuştu. Koçaryan’dan sonra oturum başkanı, bizim Cumhurbaşkanımız Ahmet Necdet Sezer’i kürsüye davet etmişti. Sezer Koçaryan’ın bir saatlik suçlamalarına sadece beş altı kelimeyle cevap verip yerine dönmüştü. “Bu meseleyi tarihçilere bırakmak lazım!” diyerek susmuştu. Ahmet Necdet Sezer Ermeni meselesi hakkında hiçbir şey okumadığı, bilmediği için konuşamamış, dolayısıyla milletimiz ve devletimiz aleyhinde meydana getirilen havanın pekişmesine sebep olmuştu.
Sayın Çekirge!
Önce, özellikle belirtmek istiyorum: Benim Ermenilere karşı geçmişte cereyan eden kanlı ihanetlere rağmen düşmanlığım yok. Sivas’ta bütün ilkokul yıllarımı bir Ermeni arkadaşımla (Vahan Seyran) aynı sırada oturarak geçirdim. Vahan’la bizim evimizde en az kırk defa aynı sofraya oturduk. Ayrıca Sivas türkülerini ve halaylarını bana daha çok Ermeni sanatçılar sevdirdiler.
Ben kendi imkânlarımla bu Ermeni meselesini okuyarak öğrenmeye çalıştım. Gördüm ki Türk-Ermeni münasebetlerinde ve 1915 Tehcir kararında bizim değil yüzde bir, milyonda bir bile vebalimiz yoktur. Ermeniler her zora düştüğümüzde Rusya’nın, İngiltere’nin, Fransa’nın oyununa gelerek bizi arkadan vurmaya başlamışlar.
Sayın Çekirge!
İmparatorluk devrimizde bizim sadrazamlık koltuğu 288 defa doldu, boşaldı. Bu 288 sadrazamdan sadece 88’i Türk’tür. 200 sadrazamımız ise Türk değildir. Bizim Ermeni asıllı iki sadrazamımız oldu. Biri Maraş, ötekisi Malatya Ermenilerindendi. Meşrutiyet’le birlikte Ermenilere 29 sivil paşalık, 12 bakanlık, 30 milletvekilliği, 7 büyükelçilik, 11 konsolosluk, 11 üniversite öğretim üyeliği verdik. Ama hep bitmez tükenmez Ermeni is-yanlarıyla karşılaştık. Bu Ermeni isyanlarını Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü tam dört büyük cilt hâlinde (1.981 sayfa) yayınladı. Aynı dairenin 1.224 sayfa ile Osmanlı Belgelerinde Ermenilerin Sevk ve İskânı isimli çok önemli bir eseri daha var. Tamamen resmî belgelere dayanan bu eserlerden bizim aydın bilinen kişilerimizin hiç haberleri yok. Çünkü OKUMUYORLAR.
Bu bakımdan bizim okumuş, yazmış ve yüksek tahsil diploması almış vatandaşlarımızın çok büyük bir kısmı sanıyorlar ki Türkiyeli Ermeniler işlerinde, güçlerinde çalışırlarken, çok masumane bir hayat sürerlerken, Türk asıllı askerler ve siviller bir milyondan fazla masum Ermeniyi sebepsiz yere katletmişlerdir.
Bizim bazı aydınlarımızın böyle düşünmeleri kulaklarını sadece Ermeni kaynaklarına uzatmalarındandır. Gözlerini tarihi belgelerimiz, ciddi eserlerimiz karşısında yummalarındandır.
Biliyor musunuz biz dünyada en az okuyan milletlerin başında bulunuyoruz. Bizim altımızda, Orta Doğu İslam ülkeleri, onların altında Afrika toplulukları ile Avustralya’nın kahverengi derili Aborjinleri uyuklamaktadırlar.
Ben burada size Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü tarafından dört cilt hâlinde çıkarılan Ermeni İsyanları isimli çok önemli bir eserden bahsetmek istiyorum. Tamamen resmi belgelere dayanarak hazırlanan Ermeni isyanlarının birinci cildi 456 sayfadır ve 1878-1895 yılları arasındaki Ermeni ayaklanmalarını ortaya koymaktadır. İkinci cilt 502 sayfadır ve 1895-1896 yıllarının Ermeni isyanlarını anlatmaktadır. Üçüncü cilt 520 sayfadır ve 1896-1909 yılları arasındaki Ermeni isyanlarıyla doludur. Dördüncü ciltte ise 1909-1916 yıllarındaki Ermeni ayaklanmaları ve çok kanlı vahşetleri 505 sayfada sıralanmaktadır. Görüldüğü gibi Osmanlı Arşivleri Daire Başkanlığımız tamamen resmi belgelere dayanarak Ermeni isyanlarını 1.983 sayfalık dev bir eserle ortaya koymuştur. Ayrıca yine aynı dairenin Osmanlı Belgelerinde Ermenilerin Sevk ve İskânı isimli 1.224 sayfalık bir mükemmel, bir muhteşem eseri daha var ki bana göre her Türk’ün mutlaka görmesi, okuması, üzerinde düşünmesi gereken bir çalışmadır.
Sayın Fatih Çekirge!
Dünyanın en ebleh bir devleti bile 1915 yılında dokuz cephede çarpışırken, bir de içindeki vatandaşlarıyla boğuşmak aptallığına girişmez.
Ben Atatürk üzerine yazılan kitaplardan sadece doksan üç tanesini okuyabildim. Atatürk Milli Mücadele tarihimizin kayıtsız şartsız lideridir. Atatürk olmasaydı Türkiye’ye 780.000 km2’lik bir vatan bırakılmazdı. Ama Kâzım Karabekir Paşa olmasaydı Mustafa Kemal de Atatürk olamazdı. Kâzım Karabekir Paşa’nın İstiklâl Harbimiz isimli çok önemli bir kitabı var. 1.171 sayfa. İstiklâl Harbimiz’de anlatılanlar Büyük Nutuk’ta yazılanlardan farklı olduğu için o kitabı toplatıp külhanlarda yaktılar ve Karabekir Paşayı 1938 yılına kadar evinde göz hapsinde tuttular.
Karabekir Paşa, İstiklâl Harbimiz kitabının 897. sayfasında diyor ki: “30 Teşrinievvel’de Üçler Tepesi’ndeki tarassut yerinden idare ettiğim bir taarruz ile Ermeni ordusu üç saat içinde perişan oldu. Sıkı takiple Şark Cephesi’ndeki tabyaları işgal ettik. 3.30’da ben karargâhımı Kars’ta kurmuş bulunuyordum. Akşama kadar istasyonda, karargâhımda toplanan esirler şunlardı: 3 general, 6 miralay, 12 kaymakam (yarbay), 16 yüzbaşı, 59 mülazım, 16 sivil memur, 12 zabit vekili, 4 zabit namzedi. Esir askerlerin sayısı 1.150 idi. Sayılan Ermeni ölüsü 1.110 idi. İstifade olunacak 337 top, tamire muhtaç 339 top, külliyetli makineli tüfek, her türlü mermi ve mühimmat, harp alâtı, projektör vs. idi. Esirler arasında Harbiye Nâzın Araratof, Erkânı Harbiye-i Umumiye Reisi Vekilof, Kars Kale Grup Kumandanı Primof, bir de sivil nâzır vardı.”
Karabekir Paşa eğer o savaşta Ermeni ordusunu yenmeseydi şimdi Kars ve Van şehirlerimiz, Ermenistan toprağında bulunacaktı. 1915 Ermeni Olaylarında bizim milyonda bir bile suçumuz yoktur. Dünyada Ermeni militanları kadar vahşiyane usullerle öldüren, yakan, yıkan kimseler göremezsiniz. Okuyun 1983 sayfalık resmi belgelerle yüklü Ermeni İsyanları isimli kitabı her sayfasında ürperecek, donacak ve dehşet içinde kalacaksınız.
Yani 1914-1915 yıllarında Ermeniler büyük devletlerin oyunlarına gelerek bizi arkadan vurmasalardı, binlerce hatta on binlerce insanımızı en vahşiyane usullerle katletmeselerdi bir tek Ermeni’nin bile burnu kanamazdı. Bu konuda arkadaşınız Fatih Akın’ı değil 1915 facialarını bizzat yaşayan Doğu Anadolu’muzdaki canlı tarihleri dinlemiş olsaydınız böyle hayıflanmazdınız.
***
Yavuz Bülent Bakiler
Gönlümdekiler ve Ötekiler
2013 – Sh. 173-179
YAKIN PLAN YAY.